AHİ EVRAN'ıN HAYATI ve ESERLERİ
Ahî Evren'in hayatıyla ilgili son yıllarda yapılan
araştırmalar, onun kişiliği üzerindeki sis perdelerini dağıtmış ve hayatı
hakkında daha geniş bilgilere ulaşılmasını sağlamıştır(1).
Ahî
Evren'in tam adı Şeyh Nasreddin Mahmut el-Hoyî'dir. Hoyî nispetinden de
anlaşılacağı gibi, Ahî Evren aslen Azerî Türklerinden olup, Azerbaycan'ın Hoy
kasabasındandır. Ahî Evren'in tahminî olarak Hicri 567 (Miladi 1175)'de Hoy'da
doğduğu ve 93 yıl yaşadığı, büyük bir ihtimalle Türkmenlerin devrin Selçuklu
sultanına karşı başlattıkları Kırşehir isyanında öldürüldüğü ifade
edilmektedir(2).
Ahî
Evren lakabı ile meşhur olan Şeyh Nasreddin Mahmut el Hoyî'nin çocukluğu ve ilk
eğitim dönemi, memleketi olan Azerbaycan'da geçtikten sonra, Horasan'a giderek
Fahrettin Razî'nin eğitim halkasına katılır ve ondan feyz alır. Fahrettin
Razî'nin büyük kelâm âlimi olması, Şeyh Nasreddin Mahmud'un da eğitim
halkasında Şer'i ilimleri öğrendiğini ortaya koymaktadır. İlk tasavvufî
terbiyesini Horasan ve Maveraunnehir'de Yesevî dervişlerinden alır. Zaten adı
geçen yerlerde Yesevî tarikatı yaygındır(3).
Horasan'daki
tasavvufî düşünceden feyz alması ve onun Horasanlı oluşu, yetiştiği ortam
dolayısıyla, düşüncesinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur(4). Daha sonra Hac
seyahati için memleketinden ayrıldığı ve bu seyahat esnasında Şeyh Evhad'ud-Din
Kirmanî ile tanıştığı ve ona murîd olduğu bilinmektedir.
Ahî
Evren, şeyhi olan Evhad'ud-Din Kirmanî'nin kızı Fatma ile evlenerek aynı
zamanda damadı olmuştur. Ahî Evren kayınpederi ve şeyhi olan Kirmanî ile
beraber Abbasî Halifesi Nasır Lidinillah tarafından Anadolu'ya
gönderilmiştir(5).
Anadolu'ya
gelen Ahî Evren ilk önce Kayseri'ye yerleşmiş ve burada bir debbağlık atölyesi
kurmuş, Şeyhi ile beraber Anadolu'nun şehir, kasaba ve köylerini dolaşarak
Ahîlik anlayışının yayılmasına ve teşkilatlanmasına öncülük etmiştir(6).
Ahî
Evren devrin Selçuklu sultanı I. Alaaddin Keykubat tarafından sevilmiş ve
sultana yakın olmuştur. Bu devirde tarikat pirlerinin, siyasî faaliyetlere
iştirak ettikleri, hatta bazen sultanların üzerlerindeki nüfûzlarının
hissedildiği bilinen bir gerçektir(7).
Ahî
Evren, Mürşidu'l-Kifaye ve Yezdân Şınaht isimli eserlerini Konya'da sultan
Alaaddin Keykubad'a sunmuş ve onun isteği ile İbn Sîna'nın "Risale fi'n-Nefs'in
Natıka" isimli eserini Farsça'ya çevirmiştir. Sultanın oğlu tarafından
(II. Gıyaseddin) zehirlenerek öldürülmesinden sonra, Ahî Evren'in devrin
sultanı ile münasebeti azalmıştır. Çünkü, devrin sultanı II. Gıyaseddin'e karşı
komplo hazırlamakta olan sadrazam Sadettin Köpek tarafından kurulan bir
teşkilata yardım etmekle suçlanan Ahî Evren ve birçok Ahî tutuklanarak,
işkencelere maruz kalmışlardır. Aslında Ahîler II. Gıyaseddin'e karşı oldukları
gibi, Ahî dostu olan Kemalettin Kamyar'ı öldürten Sadettin Köpek'e de karşı
idiler.
II.
Gıyaseddin'in ölümü üzerine yerine geçen oğlu II. İzzeddin Keykavus, babası
zamanında tutuklanan Ahî ve Türkmenleri serbest bırakmıştır. Beş sene tutuklu
kalan Ahî Evren de serbest bırakılmış ve Denizli'ye gitmesine müsaade edilmiştir.
Menakıb-nâmelere göre burada bahçıvanlık yapmış, Denizli'de belirli bir müddet
kaldıktan sonra yerine talebesi ve müridi olan Ahî Sinan'ı halife bırakarak
Konya'ya dönmüştür.
Ahî
Evren'in Konya'ya dönüşü özellikle Mevlevîler tarafından hoş karşılanmamış,
Moğol yönetimini benimseyen Mevlevîlerle Ahîler arasında çekişmelerin yeniden
şiddetlenmesine zemin oluşturmuştur. Mevlevîlerle Ahîlerin arasında cereyan
eden çekişmenin bir diğer sebebi de; Türkmenlerin, devlet yönetiminde bulunan
Fars unsuruna karşı çıkmaları ve yönetimi ele geçirme arzusundan kaynaklandığı
ifade edilmektedir(8).
Mevlevîlerin
Moğol yanlısı bir tavır takınmaları ve Ahîlerle olan çekişme ve mücadeleleri
Mevlânâ'nın şeyhi Şems-i Tebrizî'nin öldürülmesine kadar devam etmiş, Şems-i Tebrizi'nin
öldürülmesi üzerine Ahî Evren Hz. Mevlânâ'nın oğlu Ala'ud-Din Çelebi ile
beraber Kırşehir'e gidip oraya yerleşmiştir(9).
Bir
kısım Ahî ileri gelenleri de Moğol baskısının ulaşamadığı uçlara gitmişlerdir
ki, bunlar ileride Osmanlı Beyliğinin kuruluşunda önemli rol oynayacaklardır.
Başta
Ahî Evren olmak üzere bütün Ahî müritleri diğer Türkmenlerle birlikte putperest
Moğol istilasına ve Moğol yönetimini benimseyenlere karşı direnmişlerdir.
Özellikle Kayseri şehrinde olan Ahîler bu direnişlere öncülük etmişler, fakat
ihanete uğramaları neticesinde kılıçtan geçirilmişlerdir. Ahî Evren'in o sırada
tutuklu oluşu katliamdan kurtulmasını sağlamıştır(10).
II.
İzzeddin Keykavus ile IV. Rukneddin Kılıçaslan arasında cereyan eden saltanat
kavgası ve Moğolların Kılıçaslan'ı desteklemesi sonucu, Kılıçaslan tahta
oturmuş, bunun üzerine II. İzzeddin Keykavus'u tutan Ahî ve Türkmen ileri
gelenleri tekrar katliama tâbi tutulmuşlardır. Bu arada Kırşehir Emirliğine
Nureddin Caca tayin edilmiştir.
Kırşehir'de
ikâmet etmekte olan Ahî Evren ve diğer büyükler, bu tayine karşı çıkarlar ve
ayaklanırlar. Ankara, Aksaray, Çankırı, Kastamonu ve Uçlarda isyanlar başlar ve
en büyük isyan ve direniş Kırşehir'de olur. Kırşehir üzerine asker sevk edilir
ve isyan edenler kılıçtan geçirilir. Bu isyanda Ahî Evren ve Mevlâna'nın oğlu
Alaaddin Çelebi de muhtemelen öldürülmüşlerdir. 1261 yılına rastlayan bu hadise
ile Ahî Evren'in hayatı son bulmuş, fakat fikirleri uzun yıllar varlığını
korumuştur. Ahîlik anlayışı Osmanlı'nın sosyal hayatı vasıtasıyla günümüze
kadar ulaşmıştır.
AHİ EVREN'İN ESERLERİ
Ahî
Evren'e ait olduğu belirlenen eserler incelendiğinde, onun dinî ilimlere vakıf
olduğu ortaya çıkar. Ahî Evren'in eserleri şunlardır(1).
1.
Metâliu'l-İman
2. Menahic-i Seyfî
3. Tabsiratu'l-Mübtedi ve Tezkiretü'l-Müntehi
4. Yezdân-Şinaht
5. Murşidu'l-Kifaye
6. Ağaz u Encam
7. Medh-i fakr u Zemm-i Dünya
8. Risale-i Arş
9. Mukâtebat Beyne Sadruddin Konevî
10. Cihat-Nâme
Bu eserlerden "Menahic-i Seyfî", bir ilmihal kitabıdır(2).
2. Menahic-i Seyfî
3. Tabsiratu'l-Mübtedi ve Tezkiretü'l-Müntehi
4. Yezdân-Şinaht
5. Murşidu'l-Kifaye
6. Ağaz u Encam
7. Medh-i fakr u Zemm-i Dünya
8. Risale-i Arş
9. Mukâtebat Beyne Sadruddin Konevî
10. Cihat-Nâme
Bu eserlerden "Menahic-i Seyfî", bir ilmihal kitabıdır(2).
Ek bilgi
Ahî Evrenin
hayatıyla ilgili son yıllarda yapılan araştırmalar, onun kişiliği üzerindeki
sis perdelerini dağıtmış ve hayatı hakkında daha geniş bilgilere ulaşılmasını
sağlamıştır(1).
Ahî Evrenin tam adı Şeyh Nasreddin Mahmut el-Hoyîdir. Hoyî nispetinden de anlaşılacağı gibi, Ahî Evren aslen Azerî Türklerinden olup, Azerbaycanın Hoy kasabasındandır. Ahî Evrenin tahminî olarak Hicri 567 (Miladi 1175)de Hoyda doğduğu ve 93 yıl yaşadığı, büyük bir ihtimalle Türkmenlerin devrin Selçuklu sultanına karşı başlattıkları Kırşehir isyanında öldürüldüğü ifade edilmektedir(2).
Ahî Evren lakabı ile meşhur olan Şeyh Nasreddin Mahmut el Hoyînin çocukluğu ve ilk eğitim dönemi, memleketi olan Azerbaycanda geçtikten sonra, Horasana giderek Fahrettin Razînin eğitim halkasına katılır ve ondan feyz alır. Fahrettin Razînin büyük kelâm âlimi olması, Şeyh Nasreddin Mahmudun da eğitim halkasında Şeri ilimleri öğrendiğini ortaya koymaktadır. İlk tasavvufî terbiyesini Horasan ve Maveraunnehirde Yesevî dervişlerinden alır. Zaten adı geçen yerlerde Yesevî tarikatı yaygındır(3).
Horasandaki tasavvufî düşünceden feyz alması ve onun Horasanlı oluşu, yetiştiği ortam dolayısıyla, düşüncesinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur(4). Daha sonra Hac seyahati için memleketinden ayrıldığı ve bu seyahat esnasında Şeyh Evhadud-Din Kirmanî ile tanıştığı ve ona murîd olduğu bilinmektedir.
Ahî Evren, şeyhi olan Evhadud-Din Kirmanînin kızı Fatma ile evlenerek aynı zamanda damadı olmuştur. Ahî Evren kayınpederi ve şeyhi olan Kirmanî ile beraber Abbasî Halifesi Nasır Lidinillah tarafından Anadoluya gönderilmiştir(5).
Anadoluya gelen Ahî Evren ilk önce Kayseriye yerleşmiş ve burada bir debbağlık atölyesi kurmuş, Şeyhi ile beraber Anadolunun şehir, kasaba ve köylerini dolaşarak Ahîlik anlayışının yayılmasına ve teşkilatlanmasına öncülük etmiştir(6).
Ahî Evren devrin Selçuklu sultanı I. Alaaddin Keykubat tarafından sevilmiş ve sultana yakın olmuştur. Bu devirde tarikat pirlerinin, siyasî faaliyetlere iştirak ettikleri, hatta bazen sultanların üzerlerindeki nüfûzlarının hissedildiği bilinen bir gerçektir(7).
Ahî Evren, Mürşidul-Kifaye ve Yezdân Şınaht isimli eserlerini Konyada sultan Alaaddin Keykubada sunmuş ve onun isteği ile İbn Sînanın "Risale fin-Nefsin Natıka" isimli eserini Farsçaya çevirmiştir. Sultanın oğlu tarafından (II. Gıyaseddin) zehirlenerek öldürülmesinden sonra, Ahî Evrenin devrin sultanı ile münasebeti azalmıştır. Çünkü, devrin sultanı II. Gıyaseddine karşı komplo hazırlamakta olan sadrazam Sadettin Köpek tarafından kurulan bir teşkilata yardım etmekle suçlanan Ahî Evren ve birçok Ahî tutuklanarak, işkencelere maruz kalmışlardır. Aslında Ahîler II. Gıyaseddine karşı oldukları gibi, Ahî dostu olan Kemalettin Kamyarı öldürten Sadettin Köpeke de karşı idiler.
II. Gıyaseddinin ölümü üzerine yerine geçen oğlu II. İzzeddin Keykavus, babası zamanında tutuklanan Ahî ve Türkmenleri serbest bırakmıştır. Beş sene tutuklu kalan Ahî Evren de serbest bırakılmış ve Denizliye gitmesine müsaade edilmiştir. Menakıb-nâmelere göre burada bahçıvanlık yapmış, Denizlide belirli bir müddet kaldıktan sonra yerine talebesi ve müridi olan Ahî Sinanı halife bırakarak Konyaya dönmüştür.
Ahî Evrenin Konyaya dönüşü özellikle Mevlevîler tarafından hoş karşılanmamış, Moğol yönetimini benimseyen Mevlevîlerle Ahîler arasında çekişmelerin yeniden şiddetlenmesine zemin oluşturmuştur. Mevlevîlerle Ahîlerin arasında cereyan eden çekişmenin bir diğer sebebi de; Türkmenlerin, devlet yönetiminde bulunan Fars unsuruna karşı çıkmaları ve yönetimi ele geçirme arzusundan kaynaklandığı ifade edilmektedir(8).
Mevlevîlerin Moğol yanlısı bir tavır takınmaları ve Ahîlerle olan çekişme ve mücadeleleri Mevlânânın şeyhi Şems-i Tebrizînin öldürülmesine kadar devam etmiş, Şems-i Tebrizinin öldürülmesi üzerine Ahî Evren Hz. Mevlânânın oğlu Alaud-Din Çelebi ile beraber Kırşehire gidip oraya yerleşmiştir(9).
Bir kısım Ahî ileri gelenleri de Moğol baskısının ulaşamadığı uçlara gitmişlerdir ki, bunlar ileride Osmanlı Beyliğinin kuruluşunda önemli rol oynayacaklardır.
Başta Ahî Evren olmak üzere bütün Ahî müritleri diğer Türkmenlerle birlikte putperest Moğol istilasına ve Moğol yönetimini benimseyenlere karşı direnmişlerdir. Özellikle Kayseri şehrinde olan Ahîler bu direnişlere öncülük etmişler, fakat ihanete uğramaları neticesinde kılıçtan geçirilmişlerdir. Ahî Evrenin o sırada tutuklu oluşu katliamdan kurtulmasını sağlamıştır(10).
II. İzzeddin Keykavus ile IV. Rukneddin Kılıçaslan arasında cereyan eden saltanat kavgası ve Moğolların Kılıçaslanı desteklemesi sonucu, Kılıçaslan tahta oturmuş, bunun üzerine II. İzzeddin Keykavusu tutan Ahî ve Türkmen ileri gelenleri tekrar katliama tâbi tutulmuşlardır. Bu arada Kırşehir Emirliğine Nureddin Caca tayin edilmiştir.
Kırşehirde ikâmet etmekte olan Ahî Evren ve diğer büyükler, bu tayine karşı çıkarlar ve ayaklanırlar. Ankara, Aksaray, Çankırı, Kastamonu ve Uçlarda isyanlar başlar ve en büyük isyan ve direniş Kırşehirde olur. Kırşehir üzerine asker sevk edilir ve isyan edenler kılıçtan geçirilir. Bu isyanda Ahî Evren ve Mevlânanın oğlu Alaaddin Çelebi de muhtemelen öldürülmüşlerdir. 1261 yılına rastlayan bu hadise ile Ahî Evrenin hayatı son bulmuş, fakat fikirleri uzun yıllar varlığını korumuştur. Ahîlik anlayışı Osmanlının sosyal hayatı vasıtasıyla günümüze kadar ulaşmıştır.
Ahî Evrenin tam adı Şeyh Nasreddin Mahmut el-Hoyîdir. Hoyî nispetinden de anlaşılacağı gibi, Ahî Evren aslen Azerî Türklerinden olup, Azerbaycanın Hoy kasabasındandır. Ahî Evrenin tahminî olarak Hicri 567 (Miladi 1175)de Hoyda doğduğu ve 93 yıl yaşadığı, büyük bir ihtimalle Türkmenlerin devrin Selçuklu sultanına karşı başlattıkları Kırşehir isyanında öldürüldüğü ifade edilmektedir(2).
Ahî Evren lakabı ile meşhur olan Şeyh Nasreddin Mahmut el Hoyînin çocukluğu ve ilk eğitim dönemi, memleketi olan Azerbaycanda geçtikten sonra, Horasana giderek Fahrettin Razînin eğitim halkasına katılır ve ondan feyz alır. Fahrettin Razînin büyük kelâm âlimi olması, Şeyh Nasreddin Mahmudun da eğitim halkasında Şeri ilimleri öğrendiğini ortaya koymaktadır. İlk tasavvufî terbiyesini Horasan ve Maveraunnehirde Yesevî dervişlerinden alır. Zaten adı geçen yerlerde Yesevî tarikatı yaygındır(3).
Horasandaki tasavvufî düşünceden feyz alması ve onun Horasanlı oluşu, yetiştiği ortam dolayısıyla, düşüncesinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur(4). Daha sonra Hac seyahati için memleketinden ayrıldığı ve bu seyahat esnasında Şeyh Evhadud-Din Kirmanî ile tanıştığı ve ona murîd olduğu bilinmektedir.
Ahî Evren, şeyhi olan Evhadud-Din Kirmanînin kızı Fatma ile evlenerek aynı zamanda damadı olmuştur. Ahî Evren kayınpederi ve şeyhi olan Kirmanî ile beraber Abbasî Halifesi Nasır Lidinillah tarafından Anadoluya gönderilmiştir(5).
Anadoluya gelen Ahî Evren ilk önce Kayseriye yerleşmiş ve burada bir debbağlık atölyesi kurmuş, Şeyhi ile beraber Anadolunun şehir, kasaba ve köylerini dolaşarak Ahîlik anlayışının yayılmasına ve teşkilatlanmasına öncülük etmiştir(6).
Ahî Evren devrin Selçuklu sultanı I. Alaaddin Keykubat tarafından sevilmiş ve sultana yakın olmuştur. Bu devirde tarikat pirlerinin, siyasî faaliyetlere iştirak ettikleri, hatta bazen sultanların üzerlerindeki nüfûzlarının hissedildiği bilinen bir gerçektir(7).
Ahî Evren, Mürşidul-Kifaye ve Yezdân Şınaht isimli eserlerini Konyada sultan Alaaddin Keykubada sunmuş ve onun isteği ile İbn Sînanın "Risale fin-Nefsin Natıka" isimli eserini Farsçaya çevirmiştir. Sultanın oğlu tarafından (II. Gıyaseddin) zehirlenerek öldürülmesinden sonra, Ahî Evrenin devrin sultanı ile münasebeti azalmıştır. Çünkü, devrin sultanı II. Gıyaseddine karşı komplo hazırlamakta olan sadrazam Sadettin Köpek tarafından kurulan bir teşkilata yardım etmekle suçlanan Ahî Evren ve birçok Ahî tutuklanarak, işkencelere maruz kalmışlardır. Aslında Ahîler II. Gıyaseddine karşı oldukları gibi, Ahî dostu olan Kemalettin Kamyarı öldürten Sadettin Köpeke de karşı idiler.
II. Gıyaseddinin ölümü üzerine yerine geçen oğlu II. İzzeddin Keykavus, babası zamanında tutuklanan Ahî ve Türkmenleri serbest bırakmıştır. Beş sene tutuklu kalan Ahî Evren de serbest bırakılmış ve Denizliye gitmesine müsaade edilmiştir. Menakıb-nâmelere göre burada bahçıvanlık yapmış, Denizlide belirli bir müddet kaldıktan sonra yerine talebesi ve müridi olan Ahî Sinanı halife bırakarak Konyaya dönmüştür.
Ahî Evrenin Konyaya dönüşü özellikle Mevlevîler tarafından hoş karşılanmamış, Moğol yönetimini benimseyen Mevlevîlerle Ahîler arasında çekişmelerin yeniden şiddetlenmesine zemin oluşturmuştur. Mevlevîlerle Ahîlerin arasında cereyan eden çekişmenin bir diğer sebebi de; Türkmenlerin, devlet yönetiminde bulunan Fars unsuruna karşı çıkmaları ve yönetimi ele geçirme arzusundan kaynaklandığı ifade edilmektedir(8).
Mevlevîlerin Moğol yanlısı bir tavır takınmaları ve Ahîlerle olan çekişme ve mücadeleleri Mevlânânın şeyhi Şems-i Tebrizînin öldürülmesine kadar devam etmiş, Şems-i Tebrizinin öldürülmesi üzerine Ahî Evren Hz. Mevlânânın oğlu Alaud-Din Çelebi ile beraber Kırşehire gidip oraya yerleşmiştir(9).
Bir kısım Ahî ileri gelenleri de Moğol baskısının ulaşamadığı uçlara gitmişlerdir ki, bunlar ileride Osmanlı Beyliğinin kuruluşunda önemli rol oynayacaklardır.
Başta Ahî Evren olmak üzere bütün Ahî müritleri diğer Türkmenlerle birlikte putperest Moğol istilasına ve Moğol yönetimini benimseyenlere karşı direnmişlerdir. Özellikle Kayseri şehrinde olan Ahîler bu direnişlere öncülük etmişler, fakat ihanete uğramaları neticesinde kılıçtan geçirilmişlerdir. Ahî Evrenin o sırada tutuklu oluşu katliamdan kurtulmasını sağlamıştır(10).
II. İzzeddin Keykavus ile IV. Rukneddin Kılıçaslan arasında cereyan eden saltanat kavgası ve Moğolların Kılıçaslanı desteklemesi sonucu, Kılıçaslan tahta oturmuş, bunun üzerine II. İzzeddin Keykavusu tutan Ahî ve Türkmen ileri gelenleri tekrar katliama tâbi tutulmuşlardır. Bu arada Kırşehir Emirliğine Nureddin Caca tayin edilmiştir.
Kırşehirde ikâmet etmekte olan Ahî Evren ve diğer büyükler, bu tayine karşı çıkarlar ve ayaklanırlar. Ankara, Aksaray, Çankırı, Kastamonu ve Uçlarda isyanlar başlar ve en büyük isyan ve direniş Kırşehirde olur. Kırşehir üzerine asker sevk edilir ve isyan edenler kılıçtan geçirilir. Bu isyanda Ahî Evren ve Mevlânanın oğlu Alaaddin Çelebi de muhtemelen öldürülmüşlerdir. 1261 yılına rastlayan bu hadise ile Ahî Evrenin hayatı son bulmuş, fakat fikirleri uzun yıllar varlığını korumuştur. Ahîlik anlayışı Osmanlının sosyal hayatı vasıtasıyla günümüze kadar ulaşmıştır.
Kaynakça:
Ahi Evran Kimdir
? BiyograFisi http://www.webhatti.com/biyografiler-hayat-hikayeleri/606364-ahi-evran-kimdir-biyografisi.html#ixzz1uHp46A00
A DAN Z YE TÜRK
BÜYÜKLERİ..
ARI Mehmet - Abant İzzet Baysal
Üniversitesi Sosyal Bilimler … - sbe.ibu.edu.tr
(ET: 29.05.2012)
>>Bu makale Kayhan Tayyan tarafından yazılmıştır.
Yeni yazılar e-postana gelsin
1 yorum:
yorumallah rahmet etsin ahi evran kilit adamdır.
CevaplaDönüştürDönüştür İfadelerİfadeler