EVLİYÂ ÇELEBÎ
Hayatı
Büyük Türk
gezgini Evliya Çelebi, kendisinin belirttiğine göre 25 Mart 1611’de İstanbul’da
doğmuştur. Ölüm tarihi belli değildir. Son yazıları 1681 yılında kesildiğinden
dolayı 1681 ya da 1682 yılında ölmüş olabildiği sanılıyor. Mezarı konusunda da
kesin bir bilgiye sahip değiliz. Şişhane Karakolu yakınında Meyyit yokuşundaki
aile mezarlığına gömülü olduğu söylenmektedir (Danışman, 1969). Asıl adı
baba adıyla ortak, Derviş Mehmed Zıllî olan bu dünya çapında meşhur seyyaha,
Evliya adı; zamanın pek maruf bir şahsiyeti olan, Derviş Mehmed Ağa ile yakın
ilgisi bulunan ve daha sonra seyyahımıza hocalık eden İmam-ı Sultanî Evliya
Mehmed Efendi’ye hürmeten verilmiştir (Tan, 1974)
Evliya
Çelebi şeceresini Hoca Ahmet Yesevi’ye kadar ulaştırmaktadır. Ataları
Kütahyalıdır. Fetihten sonra İstanbul’a gelip yerleşmişlerdir.
Babası
Derviş Mehmed Zıllî’dir. Bu zât, Kanuni Sultan Süleyman’ın seferlerinin çoğuna
katılmıştır. Sarayın kuyumcubaşısı idi. 2. Selim zamanında Kıbrıs’ın fethinde
hazır bulunmuş, 1.Ahmet zamanında Kabe’nin altın anahtarını yapıp Hicaz’a
götürmüştür.
Anası
1.Ahmet zamanında saraya getirilmiştir. Evliya Çelebi, ana tarafından Osmanlı
devlet adamlarından Melek Ahmet Paşa, Defterzâde Mehmed ve İbşir Mustafa
Paşalarla akraba olduğunu yazmaktadır (Danışman, 1969).
Evliyâ
Çelebi’nin iyi bir öğrenim gördüğü söylenebilir. Eseri de bunu gösteriyor.
Şeyhülislam Hamit Efendi Medresesinde Müderris Ahfeş Efendi’den, Enderun’da
Evliya Mehmed Efendiden ve babasından yıllarca ders almıştır. Enderun’a girmiş,
hafız olmuş, musiki öğrenmiştir. 1635 yılında 4.Murad’a takdim edilmiş ve
saraya alınmıştır. Enderun’da iken Güğüm-başı musiki, Mehmed Efendi’den yazı,
Müsahip Derviş Ömer Gülşeni’den musiki, Keçi Mehmed Efendi’den nahiv ve kafiye,
Evliya Mehmed Efendi’den tecvid dersi almıştır. Çok kitap okumuştur. Asıl
öğrenimini kitaplardan ve hayattan yapmış denebilir (Danışman, 1969).
Nasıl Biriydi
Senelerce at üzerinde seyâhat etmiş olması,
cirit oynadığını ve iyi silâh kullandığını belirtmesi, Evliya Çelebi’nin çevik
ve sağlıklı bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir. Birçok savaşa katılmış,
ata iyi binen, sırası geldiği zaman yaman dövüşen bir savaşçı olarak birçok kez
ölüm tehlikesiyle yüz yüze gelmiş, fakat ince zekâsı, hazırcevaplılığı ve güler
yüzü ile bu ölüm tehlikelerinden yakasını kurtarmayı başarmış biridir. Evliya
Çelebi, saray hayatını tanımış ve iyi imkânlarla bu hayatın bir parçası
olabilecekken hiçbir makam hırsına kapılmamıştır. O, ömrünü gezmeye, yeni
yerler ve insanlar tanımaya vakfetmiştir. Çelebi, eserinde kendisinin de bir
kahramanı olduğu olaylardan anlaşıldığı kadarıyla uysal yaradılışı, zekâsı,
gelişmiş mizah gücü ve kültürü sayesinde girdiği ortamların neşesi olan ve
aranan sevimli bir kişidir. Ancak bütün bu özellikleri onu, gördüğü
olumsuzlukları eleştirel bir dille aktarmasından geri koymamıştır. Zengin bir
hayal gücüne sahip olduğu, Seyahatnamenin üslubundan anlaşılan Evliya Çelebi,
serüvenci ruhunu da seyahatlerle beslemiştir. Geleneklerine bağlı ve diğer
Osmanlı çağdaşları gibi, kendi kültürünün üstünlüğünden emin olan inançlı bir Müslüman
olması, onu yabancı dünyaları ve becerileri tanımaktan alıkoymamıştır. Saf bir
dindarlığın yanı sıra tipik bir 17. yüzyıl Osmanlısı olarak hatırı sayılır bir
hoşgörüye sahiptir. Eserinde, kiliseleri ziyaret ettiğini anlatmakta ve
Hıristiyan dua metinlerini aktarmakta, ayrıca konukları için evinde yasaklanmış
içki ve uyarıcı hazır bulundurmakta - bu gibi maddeleri kullanmadığı anlaşılan
bir kişi olarak - sakınca görmeyen Evliya’nın dar görüşlü olamayacağı ortadadır
(Karamuk, 1997).
Sergüzeşt Merakı
Yaş
yaşamış, gün görmüş, Kanunì Sultan Süleyman’dan İbrahim’e kadar bir çok
padişahlara hizmet etmiş bir insan olan babasının macera dolu hikayeleri ve misafirlerinin
konuşmaları onu uzak ülkeler görmeye tahrik eden ilk âmillerdir.
Bir gece
rüyasında Peygamber’i görmüş “Şefaat ya Resulüllah” diyeceği yerde “Seyahat ya
Resülüllah” demişti. Bu rüyayı devrin âlimlerine tâbir ettiren Evliya Çelebi,
tutulduğu seyahat cazibesiyle içine sığmayan bir insan olmuştu.
Önce
İstanbul’u kendi deyimiyle ”Piyadece Serseri” dolaşarak yazmaya başladı. Macera
dolu hayata özlemi kadar muhayyilesi de son derece kuvvetli olan Evliya Çelebi;
gördüklerini, işittiklerini son derece güzel bir şekilde süslüyordu. İstanbul’u
adım adım geziyor, büyüklerin meclisinden, meddah kahvelerine, tekkelerden
koltuk meyhanelerine kadar gitmediği yer, konuşmadığı insan kalmıyordu (Turizm
ve Tanıtma Bakanlığı, 1954).
Eseri
6000
sayfaya yakın eserinin adı “Seyahatnâme”dir. 17. yüzyılın tarih, coğrafya,
biyografi, mimari, dil, folklor ve ekonomisi hakkında ayrıntılı bilgilerle
doludur.
Evliyâ
Çelebî Seyahatname’sinin birkaç tane yazma nüshası bulunmaktadır:
Fatih Millet Kütüphanesi’nde Pertev Paşa kitapları arasında
458-462 numaralarla kayıtlı nüsha, Süleymaniye Kütüphanesi’nde Beşir Ağa kitapları arasında
448-462 numaralarla kayırlı nüsha, Topkapı Sarayı, Bağdat ve Revan Köşkleri Kütüphanelerinde
olanlar. Bağdat Köşkü nüshaları 301-309 numaraları arasında kayıtlıdır (Tan,
1974).
Kaynakça
1. Danışman, Z. Evliyâ Çelebî Seyahatnâmesi. Yaylacık Mat.
I.Cilt, s.5-6-7, İst.1969
2. Tan, N. Evliyâ Çelebî Seyahatnâmesi Folkvorik Dizin
Denemesi. Nüve Mat. s.4-5-6, Ankara 1974
3. Turizm ve Tanıtma Bakanlığı. Evliyâ Çelebî. s.3-4-5,
Ankara 1954
4. Çelik Şavk, Ü. Sorularla Evliya Çelebi -İnsanlık
Tarihine Yön Veren 20 Kişiden Biri-. Hacettepe Üniversitesi Basımevi. s.2-3,
Ankara 2011
Yeni yazılar e-postana gelsin
1 yorum:
yorumbu sitede her şey var
CevaplaDönüştürDönüştür İfadelerİfadeler