Eserin Tertip heyeti: İHLÂS MATBAACILIK, GAZETECİLİK ve SAĞLIK HİZMETLERİ A.Ş. adına sahibi Enver Ören.
>Eserin takdim yazısı aşağıdadır.
TAKDİM
Anadolu Selçukluları’ndan sonra
hizmet nöbeti Kayı Boyu’na geçmiştir. Küçücük bir beylikten kısa zamanda cihân
devleti durumuna gelen Kayı’nın aziz temsilcisi Osmanlı Türkü, İslâmiyet’in son
din olduğuna îmân etmiş, ilme, san’ata ve insanlığa asırlarca faydalı olmuştur.
Osmanlı Devleti, İslâmiyet’in
emrettiği şekilde, farklı din ve milletlere mensup çeşitli unsurlar arasında
sağlam bir ahenk te’sis etmiştir. Böylece geniş insan toplulukları nezdinde
sosyal adaleti kurmakla dünyâ târihinde, kudretli ve cihânşümul bir siyâsî
varlık göstermiştir. Osmanlı sultanlarının idealleri, kendi tâbirleri ile
“Nizâm-ı âlem” fikri üzerinde toplanıyor ve devletin hikmet-i vücûdu; millî,
İslâmî ve insanî esaslara bağlı bir cihân hâkimiyeti düşüncesine dayanıyordu.
Endonezya’dan İspanya’ya, Kırım’dan
Yemen’e kadar müslüman milletlerin hâmiliğini yapan Osmanlılar, dâimâ
mazlumların yanlarında yer almışlar, feth ettikleri yerlere, hizmetin en
üstününü götürmüşlerdir. Büyüklüğü, bütün hasletleri ile üzerinde taşıyan Türk
ordusunun fethettiği bir hıristiyan köyünde, aynı gün aç ve açıkta olan kalmaz,
kimsesi olmayan dul kadına o gün aş çıkar, giyecek ve barınak te’min edilirdi.
Bu sebeple, hıristiyan âlemi, atalarımız Osmanlı Türk’ünü dâima kurtarıcı olarak
karşılamıştır.
Osman Gâzi’nin; “Gayemiz kuru bir
cihângirlik dâvası değildir” şeklindeki son sözleri, bütün sultanlara rehber
olmuş, bu vasiyetten ayrılmamak için gayret sarfetmişlerdir.
Pîr-i fânî olmuş, yarım yüzyıl
devlete hükmetmiş bir cihân pâdişâhını hasta hasta sefere çıkartan ne olabilir?
Özi kalesi elden çıktı diye acısına dayanamayıp kısa zamanda vefât eden bir
sultânın hâli nasıl îzâh edilebilir? “Asker evlâtlarımız parçalandı” diye âh
ettiren acı nasıl bir acıdır?
Ölüm döşeğinde kendisine; “Şimdi
Allah’la olmak zamanıdır” diyen lalasına; “Lala, Lala! Sen şimdiye kadar bizi
kiminle sanırdın?” diyen sultânı yetiştiren îmân, ahlâk, ideal ve yüksek fikri
iyi tanımak, derinden kavramak lazımdır.
Ama şu var ki, insanlar gibi
devletlerde doğar, en olgun seviyesine varır ve târih sahnesinden çekilirler...
Osmanlı da böyle oldu; dörtyüz çadırdan ihtişamlı bir cihân devleti doğdu,
büyüdü, yirmi milyon kilometre karelik bir coğrafyayı vatan yaptı,
medeniyetlerin en güzel ve en üstününü kurdu ve bu kemâl noktasından yavaş yavaş
zeval çizgisine doğru yürüyüp bu asrın başlarında târih sahnesinden çekildi.
Osmanlıdan önce bir Türk devleti
vardı, sonra da vardır. Türk devletinin sürekliliği esastır. Devleti idare eden
hânedânlar, aileler değişmekte fakat devlet devam etmektedir. Buna rağmen son
yirmi seneye kadar Türklerin ve müslümanların târihteki bu en büyük ve en uzun
ömürlü devletine ağır İthamlar yapılmıştır. Hâlbuki târih, arşive dayanır. Bu
sahadaki vesikalar yeni yeni elden geçirilirken yapılan ithamların elbette bir
kıymeti yoktur.
Târihleri zengin, medeniyetleri
sağlam milletler büyük milletlerdir. Teknik buluşlarla medeniyeti karıştırmamak
lâzımdır. En gelişmiş bilgisayar cihazı, daha yenilerinin yapılması ile, beş
senede işe yaramaz hâle gelebilir. Medeniyet böyle mi? Yüz tane de yeni câmi
yapılsa, Süleymâniye yine büyük ve vakur bir eser olarak kalır.
Osmanlı’yı tanımak, onları anlamak
mümkün mü? Yerli ve yabancı araştırmacılar, hâlâ bu cihân devletinin dehâsını
anlamak ve kendilerini yönlendirmek için gadret sarfetmekte, öğrendiklerinden
hisse almaya çalışmaktadırlar. Arşivlerimiz, bunun için, yerlilerden çok,
yabancı ilim adamları ile dolup taşmaktadır.
Yirmibirinci asra girerken yeni
nesillere İslâmiyet’i târihimizi, kültür ve medeniyetimizi öğretmemiz şarttır.
Aksi hâlde AT içinde yer alan, yabancı kültürlere açılmış bir gençliğin,
benliğini muhafaza etmesi çok zordur.
Bu sebeple diğer eserlerimiz gibi bu
ansiklopedi de bugünün insanı kadar gelecek nesillerimiz de düşünülerek
hazırlanmıştır.
İlmî ve objektif usûllerle kaleme
alınan bu ansiklopedinin faydalı olmasını dilerim.
Saygılarımla
ENVER
ÖREN
Yeni yazılar e-postana gelsin